17 Mayıs 2012 Perşembe

Likya Yolu Kekova-Patara Etabı Gün 3 : Patara-Xanthos

Son günümüz. Dün taşlı patikada uzun uzun yürümekten ağrıyan ayaklarımız anca dinlenmiş. Güzel ve uzun bir kahvaltıdan sonra çantalarımızı dönüş yolculuğu için hazırlıyoruz. Grup ikiye ayrılıyor. Patara antik kentini gezmek, caretta caretta'lara yuva incecik kumlu geniş kumsalında güneşlenmek ve denize girmek isteyenler otobüse doluşuyor. Ben geçen sene Patara'yı gezmiştim, tekrar gitmem için çok erken. Hem de eğlenceli bir alternatifimiz var: Likya Yolu'nu biraz da atla katedeceğiz.

Bugün 23 Nisan. Kendi çocukluğumdan bu yana bayağı zaman geçti, ailenin en küçük çocuğu da artık üniversitede. 23 Nisan'ı nasıl kutlardık pek hatırlamıyorum.. Artık bütün bayramlar tatil anlamına geliyor. Burda ise pansiyon sahiplerimiz ve bineceğimiz atların sahipleri kahvaltıdan sonra çocuklarının gösterilerini izlemeye gitmişler. Gösteriden dönüşte bizi 11 gibi pansiyondan alıp atlara götürecekler. Mutfakta kimse kalmamış, Elvan bize nefis bir Türk kahvesi yapıyor, oturup biraz muhabbet ediyoruz.

Veee sonunda atlara gidiyoruz! Babam gençliğinde binicilik yapmış, yaklaşık bir yıldır da annemle beraber haftasonları ata binmeye gidiyorlar. Ben de onlara gittiğimde iki defa denemiştim, çok eğlenmiştim. Bugün 6 kişiyiz, 6 tane de at var. İlk önce çocuk gibi o benim, bu benim diyip birer atı gözümüze kestiriyoruz. Atları eyerlediklerinde boy-kilo ölçülerimize göre bizi uygun atlara bindiriyorlar. Benim güzel kahverengi, sarı yeleli atımı Feti alıyor. Ben de kahverengi bir ata biniyorum. En son da Elvan siyah bir ata biniyor. Benim atımla Elvanınki iyi arkadaşmışlar, ama birden ufaktan dalaşmaya başlıyorlar! Elvan dizginlere asılınca at geri geri gidip yavaşça yere yığılıyor, Elvan yerde. İlk ata binişinde böyle bir terslik yaşamasına hepimiz üzülüyoruz. Ama gayet soğukkanlı, düştüğü ata tekrar biniyor ve biz tam kadro Likya Yolu'nda atlı geziye başlıyoruz.

Zamanımız kısıtlı, yaklaşık bir buçuk saatlik bir gezinti yapıyoruz. Oldukça düzgün toprak bir yoldan ilerliyoruz. Etrafımızda zeytinler, arada birkaç lahit ve başaklar. Atların sabah kahvaltısını erken kesmişiz, gözleri başaklarda. Dizginleri bırakırsak yoldan çıkıp araziye girmeye hazırlar :) Keşke daha çok zamanımız olsaydı, daha uzun bir gezi yapabilseydik.. Atlı Likya gezisini ilerde (tekrar) yapılacaklar listeme ekliyorum.

Grubun geri kalanı Xanthos'u geziyor. Biz de onlara katılıyoruz, şu ana kadar gördüklerimizden çok daha iyi korunmuş durumdaki antik kenttte dolaşıyoruz.

Kuruluşu milattan önce 1200'lere uzanan Xanthos, Likya Birliği'nin başkenti imiş. Tarihçi Heredot'un aktardığına göre M.Ö. 6. yüzyılda Pers işgaline direnen Xanthos'un tüm sakinleri savaşak ölmüş, şehir yakılıp yıkılmış. Hasan Barışcan'ın Likya Efsaneleri'nde anlattığına göre Xanthosluların bir adeti varmış, savaştan önce halktan bazı aileleri seçerek şehir dışına gönderirlermiş. Son nefeslerine kadar savaşan Xanthoslular eğer yenilirler ve şehir düşerse, bu aileler daha sonradan şehri yeniden kurmakla yükümlüymüşler. Öyle olmuş, şehir bu "yedek" aileler tarafından yeniden meskun olmuş.

Kentin Roma dönemindeki hikayesi de ilginç. M.Ö 42 yılında (Sezar'ın "Sen de mi?" dediği) Brutus Xanthos'u işgal etmiş, akropolü yıkmış, şehri talan etmiş. Xanthoslular, şehir düşünce toplu olarak intihar etmişler. Ertesi yıl ise (Kleopatra'nın sevgilisi) Marcus Antonius Xanthos'u yeniden imar etmiş.

Bu önemli kentten günümüze pek çok önemli eser kalmış. Halen görülebilen tiyatro, kilise, yol ve mezarlar bunlar arasında. Fakat en önemli eserleri 1838'te bir İngiliz söküp savaş gemileriyle İngiltere'ye taşımış! Bölgenin en önemli eseri Nereid Anıtı bugün British Museum'un 17 numaralı salonunda sergilenmekte. Kaçırılan diğer eserlerden Pavaya'nın mezarı, aslanlı mezar rölyefi, harpy mezar rölyefi ve mermer kadın heykeli de aynı müzede..







Xanthos'u zamanımız yettiğince gezip azıcık da soluklanıp dönüş yolculuğuna başlıyoruz. O kadar yorulmuşum ki akşamın çökmesiyle otobüste kesintili ama toplasak rahat 3-4 saatlik bir uykuya dalıyorum. Gece 2 gibi evdeyiz.

Şimdi sıra anıların rüyalarıma sızdığı sabaha kadar sürecek tatlı bir uykuda..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder