19 Şubat 2013 Salı

Kadıköy-Kazımiye 07.10.12 (Trekist)

Bu güneşli sonbahar gününde yürüyüşe İstanbul Kadıköy'ün adaşı Sakarya Pamukova Kadıköy'den başlıyoruz.


Kadıköy'ü arkamızda bırakıp tarlaların kenarından sırta doğru yükseliyoruz.



Yaklaşık 45 dakika ilerde ikinci bir köyün içinden geçiyoruz : Ağaççılar Köyü.


Açık bir alandan geçip keyifli bir orman içi patikaya giriyoruz.



Çam iğneleri kaplı toprak yol önce biraz daralıyor ve kayalıklaşıyor, sonra tekrardan genişliyor. Çam iğnelerinden bir halıda yürümek, çam kokulu havayı solumak varken hafta sonlarını kanepede tv izleyerek geçirenleri anlamak zor..



Orman yolu ana toprak yola dönüşüyor, tatlı sonbahar güneşiyle ısınarak yolu Kazımiye yönünde takip ediyoruz.




Yolda karşılaştığımız eşekli bir köylü Kazımiye'ye yaklaştığımızı söylüyor.


Ve Kazımiye görünüyor..





9 Şubat 2013 Cumartesi

Akçakoca 29.09.12 (Trekist)

Eylül sonunda sevgili arkadaşlarım İdil'i, Işıl'ı ve Gülşah'ı da ikna edip Akçakoca'ya gittim. Grup başkanımız Yılmaz'ın Akçakoca'ya taşınan arkadaşı Erşad'ın organize ettiği, güzel ve eğlenceli bir gün oldu.

Güne Fakıllı Mağarasını gezerek başladık. Toplam uzunluğu 1000 metrenin üzerinde olan mağaranın 350 metrelik kısmı 2008 yılında merdivenler ve korkuluklu geçitlerle düzenlenmiş, ışıklandırılmış, turistik ziyarete uygun hale getirilmiş.


Kireçtaşından sarkıt ve dikitlerle güzel bir mağara. Nemli ve serin bir havası var, astım hastalarına iyi geldiği söyleniyor. Bize bu mağarayı küçük rehberimiz tanıttı.


Bulunduğumuz mağara "oda"sı Beyaz Oda olarak bilinen damlataşı bir oluşummuş. Gerçekten de kayalara yakından baktığınızda ışıl ışıl pırıldıyorlar. Ama pek çoğunun üzeri kararmış, sanki bir toz tabakasıyla örtülmüş. Rehberimiz yöre gençlerinin buraya gelip içki sigara içtiklerini, dumandan damlataşının karardığını anlatıyor.




Mağara çıkışında acıkmaya başladık. Alabalık Çiftliği'ne doğru yola çıkıyoruz. Hava harika, bahçedeki masalara oturup siparişlerimizi veriyoruz. Bazılarımız yemeği beklerken udak bir yürüyüş yapıyor, bazılarımız balık havuzuna olta sallıyor, bazılarımız da yakındaki derenin kenarında kafa dinliyor.



Yemekten sonra dere kenarından yürüyüşe başlıyoruz. Yolun başında bir grup fotoğrafını da ihmal etmiyoruz.


Yol kenarındaki kestanelerden taze kestane toplayıp yiyoruz. Hiç tane kestane yememiştim - nefismiş! Yoldan iki detay :



Toprak yol dereyi takip ederek ilerliyor. Çuval çuval fındık yüklü bir kamyonet durmuş, iki kişi yerdeki son çuvalları da kamyonete yüklüyor. Bize de ikram ediyorlar. Avuçlarımızı, ceplerimizi fındıkla dolduruyoruz. Biraz ileride, derenin karşı kıyısında da fındık çuvallarını traktörle karşıya geçen birkaç kişiyle selamlaşıyoruz.


Yol bitince derenin kenarındaki kayalıklardan yürüyerek şelaleye doğru devam ettik.


Kayalıklar iyice dikleşip yürümek zorlaşınca Işıl ve Gülşah yola devam ederken İdil'le keyifçiler olarak biraz dinlenip geri döndük.


Grup da geri dönüp soluklandıktan sonra hep beraber Kale'ye gittik. Kale oldukça yıkılmış halde, ama konumu ve manzarası harika.



Günbatımı da ayrı güzel.


Plaja inip gün batımını biraz da kumsaldan izliyoruz. Sonrasında grubun çoğu Akşakoca sahilinde çay içmeye yollanırken, birkaç kişi Erşad'ın güzel köpeğinin şipşirin yavrularını sevmeye gidiyoruz. Neredeyse gözleri bile açılmamış, küçücük ve çok sevimliler.

Yemek için grupla buluşuyoruz. Denize karşı mezelerle, balıkla gayet keyifli bir yemek oluyor. Ve sonra, İstanbul'a dönüş..