Kar şehre yakışmıyor. Bacalardan tüten dumana,
kire, ise bulanıp yollara, arabaların tekerleklerinin altına inen karın benim
için hiç mi hiç çekiciliği yok. Ben usul usul yağıp uzaktaki dağlara perde
çeken, çamların üzerine inip genç dalları büken, kuru dalları ve yaprakları
örtüp adımlarımızı sessizleştiren karı seviyorum.
Bu pazar da Geyve köyleri arasında, orman içi
dere kenarı patikalarda kar yürüyüşü yaptık. Yeni yağmış, yumuşacık karlar
ayaklarımızın altında, ışıl ışıl bir bahar güneşi tepemizde..
Yürüyüşe Çayköy yakınlarından başladık.
Dallarına kar yığılmış kızılçamlar arada silkelenip sağımızda solumuzda – bazıları tepemizde! - minik kar fırtınaları koparıyor.
Yüzümüzü yörenin en yüksek noktası 1650 m.
rakımlı Kılıçkaya ve solundaki, ikinci en yüksek nokta Sütalan’a dönüp bembeyaz
parıldayan diz boyu karda yürüdük.
Bu sefer bol bol hayvan izi de gördük: tavşan,
yaban domuzu ve ayı! Bazı izlerin ne olduğundansa emin olamadık..
Ortalarında meşe ağaçlarıyla tarlalardan,
kurumuş dallarıyla elma, kiraz ve ayva bahçelerinden geçtik.
Kerpiçten evleriyle Ilıca Köyü’ne vardığımızda
çok candan, yardımsever bir dede anayola nasıl çıkacağımızı tarif etti.
Çorapsız kara lastik ayakkabıları ve bağrı açık bir gömlekle evinden çıktı,
köye adını veren ılık sodalı su akan çeşmeyi gösterdi. Böyle sodalı bir sudan
Kaçkarlarda içme gafletinde bulunmuştum :) tabii bir daha denemedim..
Bu seneki kar yürüyüşlerimiz çok keyifli oldu. Çamların arasında, yumuşacık diz hizasında karda yürümek için son haftalar.. Aşağıdaki fotoya özenenlerin dikkatine ;)