2 Temmuz 2012 Pazartesi

Likya Yolu Ölüdeniz-Patara Etabı Gün 2 : Kabak-Alınca (Trekist)

Sabah Gemile Koyu'na inip koyun öteki ucundan başlayan parkura giriyoruz.


Yolun başına yakın şelale kenarında ufak bir mola veriyoruz. Bu sene havalar biraz serin, geçen sene sabah koyda yüzenler şelalede duş alıp öyle yürümeye devam ediyormuş. Biz anca ayaklarımızı serin gölcüklerde dinlendiriyoruz.

Rotamız uzun ama keyifli bir tırmanışla Gemile Koyu'ndan 0 rakımla başlayıp 950 metredeki Alınca Köyü'ne varıyor.




Yol kenarlarında gözümüze ilişse de çok dikkatimizi çekmeyen bir bitki var. Kocaman bir soğanı, 20-30 santim uzunluğunda, 2-3 santim genişliğinde yeşil yaprakları var. Yöre sakinlerinin söylediğine göre yılan, akrep, arı sokmalarında soğanının suyu ısırık üzerine sıkılıyormuş.


Alınca'da pansiyoncu pansiyonuna çadırcı çadırına yerleştikten sonra ayaklarımızı uzatıp yemeği bekliyoruz. Bu sırada bazı arkadaşlar Yediburun Koyu'nu tepeden görmek için biraz ilerdeki bir keçiyolundan kayalıklara çıkıyorlar. Ben oraya egçen sene çıkıp fotoğraflarımı çekmiştim, bu sefer geride kalıp dinleniyorum. Hem de hava biraz kapalı gibi.. Bu sırada sanki bir duman yavaş yavaş denizden kayalıklara, ordan gökyüzüne tırmanıyor. Gittikçe kalınlaşıyor, gökyüzünde toplanıyor- ve ilk defa bulut oluşumuna şahit oluyorum!


Yemeğimizi yedikten sonra ufak bir yediklerimizi sindirme turuna çıkıyoruz. Ve hiç beklemediğimiz bir anda parkurun en güzel manzaralarından birinde günbatımını yakalıyoruz..


Gece ateş başı muhabbetle uykumuz gelene kadar devam ediyor..


1 Temmuz 2012 Pazar

Likya Yolu Ölüdeniz-Patara Etabı Gün 1 : Faralya-Kabak (Trekist)

Ben haftayı Marmaris'te annemlerin yanında geçirmiştim. Cuma sabahı dolmuş tadındaki ilk otobüsle Fethiye'ye doğru yola çıkıyorum. Buluşma noktamız Hisarönü. Tam Fethiye'de inip bir minibüs bulmak için sağıma soluma bakarken harika bir tesadüfle karşılaşıyorum: İstanbul'dan gelen otobüsümüz tam da karşımdaki markette alışveriş molası vermiş! Şaşkınlığı hemen atlatıp beni burda görmeyi beklemeyenleri şaşırtıyorum :)

Öğle kumanyamızı alıp otobüse binince istikamet Kelebekler Vadisi. Zamanımız kısıtlı olduğundan vadiye inip çıkamıyoruz (eh, rahat bir gün demek), ama tepede bir fotoğraf molası vermeyi ihmal etmiyoruz.


Yürüyüşe Faralya'dan başıyoruz. Rahat bir patikadan, kırmızı-beyaz işaretleri takip ederek sağlı sollu rengarenk çiçekler ve otların arasından Kabak'a doğru yürüyoruz.






Yolun yarısında yörenin köylüsü girişimci bir kadın küçük bir stand açmış, portakal suyu sıkıyor ve çay demliyor. Bir gölgeliktede birkaç sedir ve sehpa var. Burada kısa bir mola veriyor, küçük Muhammet'le oğlak seviyoruz.




Yol kenarında çiçekler - ve bir mavi kelebek!




Kabak Köyü'nde pansiyonumuza yerleştikten sonra bazılarımız çam ağaçlarının arasındaki keyifli bir patikadan Gemile Koyu'na inip denize giriyor. Ben bu sefer terasa uzanıp soğuk bir biranın tadını çıkarmayı tercih ediyorum.


Gemile Koyu, doğal koruma alanı sayılmasına rağmen her geçen yıl belediye üzerinde nüfuzlu kişilerin yarı-kaçak arttırdığı yapılaşmayla yavaş yavaş bakirliğini kaybediyor. Ama halen kumsal bomboş, deniz tertemiz, koy huzurlu..


Güzel bir akşam yemeğinden sonra bikaç kişi ufak bir gece yürüyüşü yapıyoruz. Alacakaranlıkta Gemile manzarası gerçekten de görülmeye değer.