4 Mayıs 2012 Cuma

Likya Yolu Kekova-Patara Etabı Gün 1 : Apollonia-Aperlai-Kekova Adası (Batık Şehir)-Üçağız

20 Nisan Cuma gecesi İstanbul'dan çıktık ve uzun bir gece yolculuğuyla parkurun başlangıç noktasına vardık. Yürüyüş rotamız iki antik Likya şehrinin arasında uzanıyor. Tepelik Apollonia'dan bir liman kenti olan Aperlai'ye ineceğiz.

Apollonia, Tanrı Apollon'un kentidir. Azra Erhat Apollon'u Anadolulu ve özellikle Likyalı bir Tanrı olarak tanımlar. Apollon'un hikayesi kısaca şöyledir. Leto Zeus'un sevgilisidir ve ondan hamile kalır. Zeus'un karısı Hera'nın öfkesinden kaçan Leto, Patara'da ikizleri Apollon ve Artemis'i doğurur, bebekleri Xanthos (şimdiki Eşen) Çayı'nda yıkar. İkisi de okçu ve avcı olan bebek tanrılar, Hera'nın onları beşiklerinde boğmak üzere gönderdiği yılanı öldürürler. 

Leto, anaerkil özellikler taşıyan Likya toplumunun en önemli tanrıçalarından olmuştur. Letoon Tanrıça Leto adına, Apollonia Apollon adına, Telmessos ise Apollon'un Finike Kralı'nın kızından olan oğlu Telmessos'un adına kurulmuştur. Apollon güneş, Artemis ay ile ilişkilendirilmiştir. Apollon müziğin ve sanatların koruyucusudur. Apollon aynı zamanda bilici, falcı, kahinlerin tanrısıdır. Likya, kehanet merkezleri olan Apollon Tapınakları kadar kahinlerin durugörüye ulaşmak için kendilerini kapadıkları sarp kayalıklardaki mağaralarla da ünlüdür. 





Biz de yola Apollon'la, Apollonia'yla başlıyoruz. Boğazcık Köyü'nden araçların gidebildiği son noktaya ulaştığımızda çantalarımızı, sularımızı, kumanyalarımızı, fotoğraf makinalarımızı alıp güneşin altında bu Işık Ülkesi'nde yürümeye koyuluyoruz. 



Yol oldukça taşlı, küçüklü büyüklü taşların üzerinden yürüyor, kayaların etrafından dolaşıyor ya da tırmanıp geçiyoruz. 

















Güneşli fakat serin esintili bir hava var. Yürüyüş için harika. Zeytinler, kırmızı toprağı sımsıkı kaplayan makiler, kayaların içinden fışkıran çiçekler.. Etrafımız capcanlı. Önümüzdeki sağımızdaki solumuzdaki tepeler aralandığında ise uzaktan lacivert denizi görüyoruz.  


     Tr: İribaşlı şalba (İribaşlı Kudüs adaçayı)
     Lt: Phlomis monocephela
     En: Jerusalem sage (Lampwick plant)

     Tr: ?
     Lt: ?
     En: ?


Bir elimizdeki haritalara, bir gps'e, bir sağımıza solumuza bakıyoruz - Apollonia'ya gelmiş olmalıyız. Arkamızda kalan tepede bi sur kalıntısı seçiyoruz. Oldukça sarp ve kayalık görünen bir tepe, bizim de yolumuz uzun, tırmanmayı düşünmeden yola devam ediyoruz.


Biraz ilerlediğimizde sarı Apollonia tabelası "burada" olduğumuzu doğruluyor. Kapakları devrilmiş, duvarları oyularak hazineleri boşaltılmış anıt mezarların çevresinde öğle molamızı veriyoruz.




Taşlık, kayalık bir patikadan devam ediyoruz. Etrafımızda zeytinler ve makiler..

     Tr: Girit ladeni (Karağan)
     Lt: Cistus creticus
     En: Cretan rockrose


Deniz göründü! Aperlai'ye yaklaşıyor olmalıyız..


Aperlai Apollonia'ya göre daha iyi korunmuş durumda. Kent surları ilk bakışta dikkatimizi çekiyor. Likya lahitleri de yolumuzun üzerinde denize doğru sıralanmış. Aperlai, döneminde önemli bir liman kentiydi. Kentin adının Etrüskçe "Akarsu Boğazı" anlamına gelen Aprillai'den gelmekte olduğu bilinmekte. Denize gömülmüş rıhtım yapılarının yer yer izlenebildiği söyleniyor.




Sahile inip kendimizi bizi bekleyen tekneye atıyoruz. Denizin maviliği ve sakinliği o kadar çekici ki.. Mayom ve havlum yanımda, hava biraz daha sıcak olsa bu güzel yürüyüşü biraz yüzerek tamamlamak harika olurdu. Ama bu seferlik pas geçiyorum, serinlemek için soğuk bir birayla yetiniyorum..


Gün daha bitmedi. Teknemiz bizi Kekova Adası'na götürüyor.


Bölgeye adını veren ada 2. yüzyıldaki bir depremle metrelerce batmış, teknenin yaklaştığı koyun iki tarafında da batık şehrin kalıntıları görülüyor. Kirişler, duvarlar, merdivenler.. Bölgede henüz kazı çalışmaları başlamadığından kalıntıların tarihi hakkında bir bilgi yok.





Kekova Adası Milli Park ilan edilmiş, ada çevresinde dalış yasak. Tekne tabanının bir kısmı cam, üzerindeki tahta kapaklar kaldırıldığında denizin dibindeki anfora parçalarını ve diğer kalıntıları izleyebiliyoruz.


Üçağızdaki pansiyonumuza doğru yola devam ediyoruz. Uzaktan Kaleköy'ü görüyoruz. Kaleköy, Simena antik kentinin üzerine kurulmuş. Simena'nın izleri kıyıda ve yarısı batık adacıklarda da görülüyor.





Akşam yemeğimizi yiyeceğimiz ve geceyi geçireceğimiz Üçağızdaki pansiyonumuza ulaşıyoruz. Biraz odalara çekilip kendimize geldikten sonra yemek için aşağı iniyoruz. Çıtır çıtır kızartmalar, lezzetli zeytinyağlılar ve nefis bir ızgara çupra bizi bekliyor. Biraz muhabbet ettikten sonra ufak bir Üçağız turu yapıyoruz. Fazla geç kalmadan uyumak istiyoruz, yarın da uzun bir gün olacak..





1 yorum:

  1. etap bilgilerinize ihtiyacım var.mail verebilir misiniz
    postakutusu77@hotmail.com

    YanıtlaSil