17 Ağustos 2012 Cuma

Mavi Yolculuk & Mavi Dalış Marmaris-Datça 22-29.06.12 (Trekist)

Deniz-güneş-kumsal tatillerimi tekne turlarıyla renklendirmeyi sevmişimdir. Plajların kalabalığından uzaklaşmak, karayolu ulaşımı olmayan temiz koylarda sakince yüzmek, öğlen balık ve salata yemek ve güneş batarken hafif uykulu bir halde kıyıya çıkmak güzel. Ama bir hafta boyunca teknede yaşamak? Bu bir ilk olacak.

Program cumartesi başlıyor. Birkaç kişi uçak biletimizi bir gün önceye almıştık. Cuma akşam üzeri Dalaman'a inip teknenin demirlediği Göcek'e gidiyoruz. Havaş'tan inip kıyıya paralel ana caddeciğe çıkıyoruz. Sağlı sollu şirin hediye eşya dükkanları ile zevkli döşenmiş kafe, bar ve restoranlar arasından ilerliyoruz. Tekne marinadaymış. Önünden geçtiğimiz bir küçük otelin güvenlik görevlisine marinayı soruyoruz. "Hangi marina?" diyor. Farkına varıyoruz ki Göcek gerçekten de baştan başa bir marina-koy. Dağlarla sıkı sıkıya çevrelenmiş bu küçük koy her milletten tekne için ideal bir liman olmuş.


Biraz bişiler yiyip soluklandıktan sonra "bizim" marinaya yollanıyoruz. Ne şans! Karşıdan aşçımız Tayfun geliyor. Bir hafta boyunca bize nefis yemekler hazırlayacak olan Tayfun şimdi malzeme alımında. Tekne açıkta demirliymiş, jargona aşina olduk, "alarga"daymış. Biraz oyalanıyoruz. Tekne ekibi ilk parti alışverişi bitirdikten sonra bizi de alıp motorla tekneye dönüyor.

Teknemiz 8 kamaralı bir gulet. Kamaralar büyük, temiz, rahat. Bir kamara seçip yerleşiyoruz. Tayfa alışverişi tamamlamak için karaya geri dönüyor. Biz de denizin ortasında gün batımının keyfini çıkarıyoruz.



Akşam iyice bastırıp ay çıkınca, gece gelip Göcek karşımızda ışıl ışıl kalınca tekne gecelerinin ne kadar güzel olabileceğini görüyorum.



Bu huzuru bozan tek şey Göcek Koyu'ndaki bir beach club/gece kulübünden yayılan yüksek sesli tekno müzik. Göcek sakin ve nezih bir küçük yerleşim. Marinalardaki yatların bayraklarına baktığınızda anlayabileceğiniz üzere buranın misafirlerinin çoğu Avrupalı. Eh biraz da Göcek'te gezmişseniz farketmişsinizdir ki bu Avrupalıların çoğu da orta yaş üzeri, bazıları aileleri ile gelmiş insanlar. Huzur ve sükunet arıyorlar. Böyle kapalı bir koyda, sesin dağlardan yankılanarak daha da kaotikleştiği böyle bir akustikte bu müzik yayınını yapmak en hafif ifadeyle duyarsızlık, düşüncesizlik. Şöyle bir bakıyoruz, kulüp bomboş görünüyor. Umuyorum sahipleri yanlış yerde tezgah açtıklarını anlayıp daha uygun bir yöre seçerler.

Uyuduk uyandık, cumartesi sabahı Marmaris'e yanaştık. Teknenin diğer konukları teker teker geliyor. Herkes tamam diyoruz, ama demir alamıyoruz. Meğer bir eksiğimiz varmış. Kaptanımız hastanedeymiş, onu bekliyoruz. Nihayet kaptanımız bir poşet dolusu iğne ve ilaçla çıkageliyor. Akdeniz anemisinden dolayı kansızlık problemi varmış, gezi boyunca iğne olmak zorunda. Neyse ki teknede bir doktor da var!

Marmaris yakınlarındaki Yalancı Boğaz'da demirliyoruz. Denize girip çıktıktan sonra yemeği beklerken gün batımını izliyoruz.



Teknedeki arkadaşların çoğu dalıcı. Bazıları dalış eğitimi alıyor, kalanları deneyimli dalıcılar. Pazar günü dalışlar başlıyor.


Her gün ortalama iki koya uğruyoruz, dalıcılar dalıyor biz de yüzüyoruz. En beğendiğim koylardan biri pazartesi uğradığımız Gebe Kilise Koyu. Burada eski bir kilisenin ve bir hamamın kalıntıları var.


Birkaç kişi yüzerek kıyıya çıkıyoruz. Kıyı dar bir boğaz, arka tarafında başka bir koy daha var. Bu küçük koyda tahta bir tezgahta kekik, bal ve zeytinyağı satan bir gençle karşılaşıyoruz. Bize deniz kenarındaki yapının hamam olduğunu, kilisenin birkaç yüz metre ötede, tepede olduğunu söylüyor. Tepeye çıkıyoruz. Ben öflemeye pöflemeye başlamışken kilise görünüyor. Harap haldeki kilisenin nasılsa sağlam kalmış bir kemerli penceresinde yaşlı bir çoban oturuyor. Kıyıda tezgah açan gencin babasıymış. Kendi çocukluğunda bu kilisenin oldukça sağlam olduğunu, yöre köylülerinin gide gele kilise taşlarını götürüp ev yapımında kullandıklarını anlatıyor. Tarihi yapıların depremle selle değil de insan işgüzarlığıyla yıkılması ne acı..

Umut olta takımını getirmiş, akşamüstü oltaya bir balon balığı takılıyor :


Salı demirlediğimiz bir başka bir koyda ise su çok soğuk. Belli ki bir yeraltı suyu denize karışıyor. Akşamüzeri kayalık tepelerden ikişer üçerlik gruplar halinde bir keçi kafilesi iniyor. Keçi yolları böyle mi oluşuyor acaba? :) Deniz kenarındaki bir kayanın etrafına toplaşıyorlar - veeee burdan su içmeye başlıyorlar!


Anlıyoruz ki o kayanın altında denize karışan bir kaynak var. Daha sonra Ramazan o noktaya yüzüyor ve gerçekten de deniz yüzeyinin altından kaynayan bir su olduğunu söylüyor. Keçiler gürültümüzden korkup dağılıyorlar, bir süre tepeden bizi gözetleyip tehlikesiz olduğumuza karar verince hızlıca gelip su içiyorlar.


♥ haftanın paylaşılamayanı : mor çiçekli kekik 


Bu hafta iki doğumgünü kızımız var, Karolin ve Gökçe. Tayfun Karolin'e karpuzdan doğumgünü pastasını hazırlayarak hoş bir sürpriz yapıyor.


Çarşamba Bozburun'da karaya çıkıyoruz. Bozburun sakin, sessiz, huzurlu, yaşanılası bir balıkçı kasabası - tek kötü yanı, adı gibi boz.



Grubun aklına akşam fırında oğlak hazırlatmak geliyor. Yavru hayvan yemek istemediğimden ben oğlaktan almıyorum ama soframız çok güzel görünüyor.


Perşembe Korsan Koyu'ndayız.


Akşam da Gökçe'nin doğumgününü Selin ve Karolin'in yaptıkları pastayla kutluyoruz.


Cuma son günümüz. Yalancı Boğaz'da yüzme molası verdikten sonra Marmaris'e yanaşıyoruz. Yine keyifli bir aktivitenin sonuna geldik. Nice güzel günlere!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder