30 Nisan 2012 Pazartesi

Likya Yolu Kekova-Patara Etabı 21-23.04.12 (Trekist)

Likya Yolu'nu yürümemiş olsak da adını duymuşuzdur. İngiliz Kate Clow, 1999 yılında tamamlanan bir çalışmayla günümüz Teke Yarımada'sında bulunan eski Likya yollarından 509 kilometrelik bir parkur çıkarmış. Patikalardan, orman yollarından, bazen de asfalttan gidilerek tamamlanan bu parkur orta zorlukta değerlendiriliyor. Bazıları bu yolu baştan sona yürümeyi hedefliyor. Hatta koşanlar bile var: Likya Yolu Maratonu 2010 yılından beri düzenleniyor ve yolun 250 kilometresini kapsıyor. Benim için önemli olan keyifli patikalardan yürümek, görülmeye değer doğal ve tarihi-kültürel yerlerden geçmek. Sırf parkuru tamamlamak adına asfalttan yürümeyi saçma buluyorum.. 

Trekist'le geçen yıl (2011) mayısta Ölüdeniz-Patara etabını yürümüştüm. Kabak Koyu'nda denize girmek, kızılçam ormanlarında yürümek, Alınca'da köy evinde uyumak.. Harikaydı. Bu yürüyüşümüzde tarihi kentlere ağırlık veriyoruz: programda Apollonia, Aperlai, Phellos, Patara ve Xanthos var. 


Yolumuz antik Likya şehirlerinin kalıntılarından, çokça da lahitlerin arasından geçiyor. Güneybatı Anadolu'nun bu kadim halkını biraz tanıyalım. 


Hitit ve Mısır yazılı kaynakları Likyalıların milattan önce 13. yüzyıldan beri bu coğrafyada yaşadıklarına işaret ediyor. Bilinen ilk yazıtları ise M.Ö. 6. yüzyıldan kalma. Likyalılar Hititlerle ve Luvilerle akraba bir toplum, dilleri de benziyor. Likya, "Işık Ülkesi" anlamına geliyormuş. 


Likya kentleri bir federasyon içinde bir araya gelmişlerdi. Her kentin büyüklüğüne ve önemine göre 1, 2 veya 3 oy hakkın bulunuyordu. Likyalıların tarihteki ilk demokratik birliği kurdukları söylenir. 


Likyalılar, M.Ö. 1184'te olduğu kabul edilen Truva Savaşı'na Truvalıların yanında katıldılar. M.Ö. 6. yüzyılda Perslerin istilasına uğradılar, M.Ö. 4. yüzyılda ise Büyük İskender'in egemenliği altına girdiler. M.Ö. 3. yüzyıla kadar kendi dillerini koruyabilen Likyalılar bu dönemden itibaren Hellenleştiler. M.Ö. 2. yüzyılda da Roma İmparatorluğu'nun bir parçası oldular. Milattan sonra 2. ve 3. yüzyıllarda depremler, 6. ve 8. yüzyıllarda ise salgınlar Likyalıları zayıflattı. Korsanların ve Müslüman Arapların akınları da kalan yöre halkının bölgeyi terk etmesine neden oldu. Türklerin Anadolu'ya gelişiyle 13. yüzyılda yerleşim yeniden başladı. 


İşte böyle. Bizim programımız ise şöyle:
21 Nisan Cumartesi: Apollonia-Aperlai-Kekova Adası (Batık Şehir)
22 Nisan Pazar: Çukurbağ-Phellos-Gökçeören
23 Nisan Pazartesi: Patara-Xanthos


28 Nisan 2012 Cumartesi

Melen 14.04.12 (Trekist)

Melen aslında rafting güzergahımızdı, grubun çoğu da rafting için gelmişti. Raftingciler çok eğlenmiş ama biz 7 yürüyüşçü de harika bir yürüyüş yaptık. Melen'i nasıl desem, Karadeniz gibi sevdim. Çok büyük iltifat :) Dereler, şelaleler, fındık bahçeleri, meyve ağaçları..


     Tr: Şeftali çiçeği
     Lt: Prunus persica
     En: Peach flower

     Tr: Japon elması (Japon ayvası)
     Lt: Chaenomeles japonica
     En: Dwarf japanese quince
Yörenin insanları sıcakkanlı ve yardımsever. Köyün çıkışına yakın bir amca bize yakındaki şelaleyi göstermeyi teklif ediyor. Sevinerek izliyoruz. 5-10 dakikalık bir yürüyüşler ulaştığımız şelalede fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmiyoruz.


Dönüşte bize istediğimiz zaman çadırlarımızla gelmemizi, bahçesinde kamp kurabileceğimizi söylüyor. Eşi de ağustos gibi fındık toplamaya gelin, kendinize de toplarsınız diyor. Belki gidebiliriz, kimbilir..

Melen Köyü'nden başlayıp nehri solumuza alıyoruz. Yolumuz önce hafif tepelik, sonra su seviyesine iniyoruz. Tam bu sırada raftingciler geçmeye başlıyor. Hangi bot kimin bilmiyoruz, kaskların içinde herkes birbirine benziyor - ama eğlendikleri belli, itiraf edeyim özendim ;)




Raftingciler geçip gidiyor. Biz de Melen kenarından, fındık ağaçları arasından yürümeye devam ediyoruz. 


     Tr: Akyıldız (Tükürükotu)
     Lt: Ornithogalum ortophyllum
     En: Star of Betlehem

Gittikçe daralan bir patikayı izleyerek nehir kenarından yürüyoruz. O da ne! Yolun sonu. Tepelerden kayan toprak patikayı kapatmış. Bahar yağmurlarıyla suyu iyice yükselmiş Melen tarafı da geçit vermiyor. Tek seçeneğimiz dimdik bir tırmanışla anayola çıkmak. 


Yola çıktığımızda mola veriyoruz. Köyde ekmek arası ızgara köfte yaptırmıştık. Nefis olmuş mmm :))

Anayoldan biraz ilerleyip tekrar Melen'e inmemiz gerek. Patika karşı taraftan devam ediyor ve oraya ancak ilerdeki bir asma köprüden geçerek ulaşabileceğiz. Yemekten sonra biraz soluklanıp yola koyuluyoruz. Köprüye varıyoruz. Eski, kararmış, tahtalarının bazıları kırılmış bir köprü. Ama halen kullanılıyor ve Melen'in hızlı ve bulanık sularına dayanıyor.

Köprünün dayanıklılığını sınamak için önce Yılmaz geçiyor. Sonra teker teker hepimiz. Ben böyle sallanan gıcırdayan köprülerden geçmeyi neden bilmem çok seviyorum. Tutunabilecek bir ip, korkuluk bişi varsa beni korkutmuyorlar.


Köprüyü geçince yine hafif bir çıkışımız var. Yolumuzun üzerinde yine misafirperver bir aile var. Evlerinin önüne fındık bahçelerine ve Melen'e bakan iki kişilik şipşirin bir çardak yapmışlar. Evin yanındaki tek katlı, eski bina ev sahibinin de küçükken gittiği ilkokulmuş. Bize daha sonra çadırlarla gelip bahçede kalmamızı teklif ediyor. Reddetmek zor! :)



Çadırlarımızı alıp gelmek üzere ayrılıyoruz.. Doğada görüşmek üzere!


27 Nisan 2012 Cuma

Binkılıç - Çilingoz 01.04.12 (Trekist)


Trakya yöresine ender geçiyoruz. Ama ben buraları bi ayrı seviyorum. Güneşi ayrı aydınlık, gökyüzü ayrı mavi, ağaçlar, tarlalar, ovalar ayrı bir sımsıcaklıkta. Güneydoğu Avrupa ülkelerine hiç gitmedim ama Balkan ne demek burda anlıyorum.







Bugünkü rotamızı sonbaharda da farklı bir grupla yürümüştüm. O zaman hava kapalı, yollar oldukça çamurdu diye hatırlıyorum. Bugün güzel bir gün, bulut var ama güneş aralarından süzülüyor, yürüyüş için ideal bir sıcaklık var.









Çiçekler açmaya başlamış. Benim de gözüme şunlar takıldı:

     Tr: Çuhaçiçeği (Martçiçeği)
     Lt: Primula vulgaris var. sibthorpii
     En: Common primrose


     Tr: ?
     Lt: ?
     En: ?














     Tr: Doğu kabasapçığı (Kaldırak, Ispıt)
     Lt: Trachystemon orientalis
     En: Eastern borage
     Tr: Zehirli düğünçiçeği
     Lt: Ranunculus kochii
     En: Buttercup





























Ormangülleri henüz açmamış. Yörenin yerlisi rehberimizin söylediğine göre bir iki hafta içinde açacaklar ve ormanı mor-pembe kaplayacaklarmış. Sonbahara kadar da solmadan kalıyorlarmış. Çocuklar bu güllerden topluyor, törenlerde okula çelenk yapıyorlarmış. 

Bu yazıyı yazdığım nisan sonu ormangülleri açmış olsa gerek. Gelin görün ki bu güzel görünümlü bu bitkiler orman için son derece zararlı. Ormanın açıldığı alanlarda çoğalıyorlar ve ağaç fidanlarını boğup yaşamalarına izin vermiyorlar. Ormancılar ormangüllerini ağaçların düşmanı ilan etmiş durumdalar..

     Tr: Ormangülü (Ağu, Komar)
     Lt: Rhododendron ponticum

Kayınların arasından uzanan yolumuz genelde düzdü. Öğlen molamızdan sonra tek dik yokuşu çıkıp devam ettik. 




İnişe geçtiğimizde manzara güzeldi.



Veee ilk yapraklanan kavakları gördük :)